ÜYE GİRİŞİ ÜYE OLMAK İÇİN ALTTAKİ LİNK İ TIKLA

OĞUZELİ

GAZİANTEP İLİ OĞUZELİ İLÇESİ
OĞUZELİ İLÇE TANITIM
oğuzeli
gaziantep oğuzeli
oğuzeli gaziantep


OĞUZELİ İLÇE TARİH

 :GEÇMİŞTEN BUGÜNE OĞUZELİ TARİHİ::..
 Oğuzeli Gaziantep’in güneydoğusunda Sacır Suyu kenarında kurulmuş bir ilçedir. İlçe merkezi olmadan önceki ismi Büyükkızılhisar Köyü idi.
 Bu ismi kırmızı topraklardan yapılan hisar şeklindeki evlerden aldığı sanılmaktadır. Oğuzeli isminin ise üzerinde yaşayan ailelerin geçmişine istinaden verildiği aşikârdır. Yerleşim yerleri olarak ilçe çok eskidir. İlçemize bağlı Tilbaşar Köyünde bulunan Tilbaşar Kalesinde yapılan kazılarda milattan önce 3000’li yıllara ait kalıntılara rastlanmıştır.
1 İlçe Hitit, Asur, Medler, Persler, Romalılar, Sasaniler, Bizans egemenliğine girmiştir. Hz. Ömer döneminde 639’da Suriye cephesi komutanı Ebu Ubeyde’nin öncü birliği komutanı Ganenoğlu İyaz tarafından bölge İslam egemenliğine girmiştir.2 Müslümanlarla Bizanslılar arasında sık sık el değiştiren Oğuzeli, Abbasi devletleri zamanında tamamen İslam toprağı olmuştur.
 Türklerin Anadolu’ya gelmesi ile bölge Türk –İslam egemenliğine taşınır. Kısa sürelerle haçlı egemenliğine giren bölge, Selçuklu sultanı I.Mesut zamanında kesin Türk hâkimiyetine girmiştir.3 1516 Mercidabık Savaşı için Yavuz Sultan Selim bölgeye gelince
Osmanlı hâkimiyetine giren Oğuzeli, şer-i mahkeme sicillerine “Kızılhisar-ı Fevkani” olarak geçmiştir. Milli mücadele yıllarında yöre köylerin Fransızlar tarafından işgale uğraması üzerine halk Kuva-i Milliye Birliklerine katılarak bölgenin Türk yurdu olduğunu bir kez daha kanıtlamışlardır. 14 Şubat 1946 da ilçe olan Oğuzeli’nden 1995 yılında Elbeyli ilçesi ve 23 köy ayrılarak Kilis iline bağlanmıştır. 23 Temmuz 2004 tarihinde Gaziantep’in 3. merkez ilçesi olmuştur.
 17.yüzyılda yasamış halk şairlerinden Karacaoğlan uzun yıllar ilçemize bağlı köylerde dolaşmış ve şiirlerinde Tilbaşar, İkizkuyu, Sazgın ve Nafak pınarı yörelerini işlemiştir. Şöhreti ilçe sınırlarını aşarak ülkemize mal olmuş Ezo Gelin ilçeye bağlı Dokuzyol(Uruş) Köyünde doğup büyümüştür. İlçede Tilbaşar Kalesi kalıntılarından başka; Hamzababa, Gaffurbaba, Şıh Bilecan Türbesi ve Selçuklu döneminden kalma Orta Cami minaresi başlıca tarihi eserlerdir.
 TİLBAŞAR KALESİ
 Oğuzeli ilçesinin yaklaşık 12 km. kadar güneydoğusundaki Gündoğan Köyü'nde yer alan Tilbaşar Kalesi, M.Ö. 3000 yıllarına kadar giden ve tunç çağlarından itibaren iskan görmesinden dolayı oluşan birikimle oldukça yüksek görünen Tilbaşar Höyüğü'nün üzerinde yapılmıştır. Tarih öncesi devirlerden sonra klasik çağlarda da, yakınında kurulmuş
oguzeli.jpg (4339 bytes)
 olan ve Abara ismi ile anılan antik kentte yerleşim devam etmiştir. Tilbaşar Kalesi, M.S. 11. ve 12. yüzyıllarda Haçlı Seferleri sırasında, önemli ticaret yollarına ve stratejik kavşaklara hakim ve yüksek bir tepeye (höyüğü) sahip olduğundan yeniden ele alınmış, höyüğün etrafında oluşan şehir bir sur ile çevrilmiş ve höyüğün üzerinde de sağlam bir kale inşa edilmiştir. O zamanki adı olan Tel-Başir, sonradan Tilbaşar olarak anılmaya başlanmıştır. 1995 yılında Yrd. Doç. Dr. Rıfat ERGEÇ başkanlığında Gaziantep Arkeoloji Müzesi ile Fransız Anadolu
Araştırmaları Enstitüsü'nün birlikte yürüttüğü arkeolojik kazılarda höyük eteklerinde Eski Tunç Çağı, Bizans, Eyyubi ve Haçlı dönemlerine ait yerleşim yerleri ortaya çıkarılmıştır. Anadolu’nun sayılı büyük höyüklerinden olan Tilbaşar Höyüğü üzerinde, yer yer Haçlı dönemi kalesinin kesme taştan duvar kalıntıları ile hemen önünde Türk ve Haçlı ordusunun büyük bir savaşa tutuştuğu şehir surlarının, toprak yığıntısı haline gelmiş kalıntılarını görmek mümkündür.
OĞUZELİ İLÇE COĞRAFYA
 Coğrafi Konumu Gaziantep ilinin 17 km güneyinde yer alan ilçemizin Doğusunda Nizip, Batısında Elbeyli(Kilis), Kuzeyinde Şahinbey ve Şehitkamil Güneydoğusunda Karkamış ilçeleri bulunurken Güneyinde Suriye ile sınır komşusudur. İlçemizde önemli tarım arazileri olan ovalar (Tilbeşar, Tüm ve Barak ovaları) bulunmaktadır.
 Bu ovalar Aynifar deresi üzerine 2006 inşâ edilen ve 20.000 ha alanı sulayabilen Kayacık barajı ile sulanmaktadır. İlçemiz genel olarak düz bir alan üzerinde kurulmuştur. Çevresinde çok yüksek dağlar bulunmamakta- dır. En önemli yükselti ilçenin doğusunda bulunan Delikli Tepedir(835 m ). İlçenin denizden yüksekliği ise 740 metredir.
OĞUZELİ İLÇE İKLİM
 İklimi İlçemizde, Akdeniz ikliminde Karasal iklime geçiş iklimi diyebileceğimiz bir iklim tipi görülür. Bunda etkili olan en önemli unsur da ilçenin denize kapalı ve denizden 740 metre yüksekte olmasıdır. En yüksek sıcaklık 30 Temmuz 2000’de 44 0C; En düşük sıcaklık ise 2 Şubat 1992’de -13 0C ölçülmüştür. Ortalama sıcaklık 15,02 0C’dir.
 Yıllık yağış miktarı ise 550 mm civarında iken yağışların büyük bir bölümü kış ve ilkbahar aylarında yağmur şeklinde görülür. Kar yağışlarına ise nadiren rastlanır. İlçe güneyindeki Basra Alçak basıncın etkisindedir. Bu basıncın etkisiyle yaz aylarında ilçemiz, güneyden gelen kum ve toz fırtınalarının etkisi altında kalmaktadır.
 İlçemiz kışın batı ve kuzeyden gelen nemli ve soğuk rüzgarların etkisi altındayken yazın güney ve güneydoğudan gelen sıcak ve kurak rüzgarların etkisi altındadır. Bu rüzgarların etkisiyle kışın yağışlı geçerken yazın kurak bir iklim hüküm sürer.
OĞUZELİ İLÇE BİTKİ ÖRTÜSÜ
 Bitki Örtüsü: İkliminin bir bölümünde kurak bir dönemin olması ilçemizin bitki varlığını da önemli ölçüde etkilemiştir. Kurak arazilerde su isteği az olan bitki ve tarım ürünleri yetişmektedir. Bu arazilerde kurakçıl otlar ve çalılar ile zeytin, fıstık, incir ve üzüm
gibi tarım ürünleri de yetiştirilir. Sulak arazilerde ise yetiştirilen en önemli tarım ürünü mısır ve nar’dır.
 OĞUZELİ İLÇE EZO
 GELİN EZO GELİN
 Asıl adı Zöhre Bozgeyik olan Ezo Gelin 1325 (1909) yılmda Gaziantep ili Oğuzeli ilçesi Uruş koyünde doğmuştur. Genellikle Türkmenlerden meskun, eski adı Uruş, yeni adı Dokuzyol olan bu köy ilçenin güneydoğusunda 17 km. uzaklıkta kurulmuştur.
 Bozgeyikli aşiretine mensup olan Ezo Gelin, Emir Dede'nin altı çocuğundan biridir. Adı Zöhre olmasına karşın "Ezo, Ezov, Özo, Özö, Özey" gibi farklı söylentilerin niçin denildiği bilinmemektedir. Ezo Gelin'den önce bu isme Uruş'ta ve yakın çevre köylerinde hiç rastlanmamıştır. Bilinen şu ki; Zöhre çocuk iken bütün köylülerin sevgisini kazanmış şirin bir kızdır. Ezo, büyüdükçe serpilir, güzelleşir, güzelliğiyle bütün çevre köylerin dikkatini çekmeye, şanı dilden dile dolaşmaya başlar. Bir çok kişi dünürcü görderir, ama hep olumsuz yanıt alırlar. İsteyenlerin çoğu zengin, ağa ve çevrenin saygıdeğer kişileridir. Ezo'nun gönlünde kimin olduğu bir türlü bilinmez.
 Dünürcü gelenler başlık parası konusunda keselerinin ağzını sonuna kadar açmalarına, birçok mal, mülk, bağ, bahçe vaad etmelerine rağmen evet cevabını alamazlar. Bazıları Emin Dede'ye "Madem bizim oğlana Ezo 'yu başlıkla vermiyorsun hadi gel değişik yapalım, ben kızımı senin oğlana vereyim sen de kızını benim oğluma ver" derlerse de netice alamazlar. Uruş köyünden olup, bu köye çok yakın olan Beledin köyünde oturan Şido Hanifi namıyla tanınan
1315 (1899) doğumlu Türkmenlerin Karaşıhlı aşiretine mensub Hanifi Açıkgöz ile değişik usullü evlenmeye karar verilir. Şido Hanifi babayiğit, yakışıklı, çok güzel saz çalıp türkü çağıran birisidir. Bir gün Uruş köyüne bir düğüne davet edilir. ilk defa Ezo ile birbirlerini bu düğünde görürler. Ezo ile Şido Hanifi değişik usulü ile evlenirler. Bu suretle yapılan evlilik pek uzun sürmez. Ezo, baba evine döner. Şido Hanifi'nin halası Halik de değişik usulüne göre baba evine döner. Değişik usulündeki evliliklerde, bir tarafın ayrılması diğer tarafın da ayrılmasını gerektirmektedir. iki sene kadar geçen süre zarfında tekrar birleşme sağlanamadığından Şido Hanifi,
 Ezo'nun gıyabında birkaç şahit huzurunda imam nikahlı karısını boşayarak kesinlikle ayrılmış olur. Beş-altı sene kadar Uruş köyünde dul olarak oturan Ezo biraz daha güzelleşir. Yeniden evlenmesi için birçok köyden zengin kişilerden teklif gelir. Bütün teklifleri hiçbir sebep ileri sürmeden geri çevirir. Suriye'nin Kozbaş Köyü'nde oturan Türkmen asıllı teyzesi oğlu Memey de Ezo ile evlenmek istemektedir. Memey, Ezo'yu kız iken de çok istemiştir. Akrabaları Ezo'nun bunca yıl dul oturmasına karşı çıkar. “Güzel kızım hiç merak etme evlendikten bir zaman sonra göç eder,
Tiirkiye 'ye geri dönersin. Zaten Memey 'in nüfus kaydı Türkiye 'dedir. Biz senin kötülüğünü ister miyiz, seni gurbet ellerde yakar mıyız? " diye telkinde bulunurlar. Ezo Gelin'in ikinci evliliği de değişik usulüne göre olur. Teyzesi oğlu Memey bacısı Selvi'yi Zeynel Bozgeyik'e verir, Zeynel'in bacısı Ezo'yu da kendisine alır. 1936 yılı bir İlkbahar günu ikindi vakti Ezo Gelin akrabalarından bir kaç erkek ve kadınla Uruş'tan, Suriye'ye doğru yola çıkar. Kadınlı, erkekli bütün köylü Ezo'nun Suriye'ye gelin gitmesini hazmedemez. Gece zifiri karanlıktan istifade ile Suriye sınırından geçip Kozbaş'a ulaşırlar. Orada imam nikahı ile evlenirler. Bu evliliği
Şido Hanifi hiç hazmedemez.Yüreği kadar sazı da sözü de yanık olan Şido Hanifi sazı ile döker içini. Ezo Gelin Suriye'de yaşadığı 16 yıl süresince sık sık Türkiye'ye gelir. Barak'taki akrabalarını, bilhassa Türkiye'yi çok sevmektedir. Suriye'de yokluk içinde yaşadığı halde akrabalarından yardım istemez. Ezo, gülüşü, sohbeti, yardımseverliği ve bakışı ile herkes için ayrı bir huzur ve hüner kaynağıdır. Onun güzelliği ve insanlığı daha bir başka daha bir içten anlatılır. Güzelliği gurbet ve hasretle birlikte anlatılır. Ezo Gelin 6 kız çocuğu dünyaya getirir. Ancak çocuklardan sadece Celile hayatta kalır. Üstüste gelen bütün dertlere dayanamayan Ezo, amansız bir hastalığa yakalanır
. Ezo Suriye'de de sevilir. Amcasının oğlu Şakir ile evlenen Celile, sık sık annesinin ziyaretine gelir. Verem olduğunu öğrenen Ezo gelin öleceğini bilmektedir. Her geçen gün daha da kötüye gitmekte, zayıflamaktadır. Ezo Gelin ölmeden önce kocasına şu vasiyette bulunur. "Öldüğümde beni Türkiye 'ye götür, akrabalarımın yanına göm, eğer gotüremezsen, zorluk çıkarsa Bozhoyük köyünün tepesine mezar taşım Tiirkiye tarafina gelecek şekilde gömdür. Doyasıya seyredemediğim Türkiye 'yi bari mezarımdan seyredeyim. Öldükten sonra evleneceğini biliyorum.
 Ben öldükten sonra kızım Celile 'yi ve kocası Şakir’i alarak Türkiye 'ye göçün. Bu köylerde durmayın. Çünkü Celile benim için söylenen türküleri duydukça, komşularla konuştukça üzülür. Senin evlenmene Celile üzülecektir. Celile 'nin kızı olursa adını Ezo koyun, Ezo adı yaşasın mezarımın başında fakirlere birkaç kuruş dağıt. Mezarımın başına da 'Bahtı kara Ezo Gelin burada yatıyor. Türkiye'ye doyamadan gurbet ellerinde veremden öldü' diye yazdır. " Ezo, 18 Mart 1952 tarihinde ölür. Uzun yıllar Cenazesi Türkiye'ye getirilemedi. Bozhöyük Köyü höyüğünün
Türkiye'ye bakan tarafina defnedildi. Fakat istediği sözler mezar taşına yazdırılamadı. 23 Eylül 1999 yılında yetkililer tarafından Ezo Gelin’in mezarı Dokuzyol (Uruş)köyüne getirilmiş,İştediği sözler mezar taşına yazılmış, Ezo Gelin adına bir müze yapılmıştır. Ezo Gelin öldükten sonra gerek Antep ovası, gerek Suriye enginlerinde ona yakılan ağıtların ardı arkası kesilmez. Şido Hanifi'nin Ezo Gelin için söylediği türkü; Bir ateş hördüme Yari düşürsem ardıma Benim bilinmez derdime Bulsam çareyi çareyi Benim olsaydın da Ezo Gelin seni vermezdim feleğe
Başın olsun salma beni dileğe Anası huridir de kızı benzer meleğe Nenni eyle de Ezo Gelin nenni eyle Çık şu Suriye dağlarına da Oradan bana el eyle Karşıdan gelirdi bir yaylı araba Ezo Gelin giderse de Uruş olur harabe Ezo'yu vermişler de bir kokmuş Arab'a Nenni eyle de Ezo Gelin nenni eyle Irmak kenarına yağmaz mı dolu Eşinden ayrılan olmaz mı deli Günde birkaç defa gördüğüm yari Şimdi uzaklardan bakan ben oldum Zalim felek kara yazmış yazımı Kahpe felek güldürmedi yüzümü Ezo yaktı ateş gibi özümü Gene dertli dertli gider bu gelin Aynca XVII. yy.'da yaşamış.
 halk şairimiz Karacaoğlan uzun yıllar ilçemize bağlı köylerde dolaşmış ve şiirlerinde Tilbaşar, Sazgın, Nafak Pınarı civarlarını işlemiştir. 300 yıl önceki bu sözler Oğuzeli ve civarını anlatmaktadır. Karacaoğlan; Gediğine varınca yol olur yarı Sazgın'ın güzeli salınır beri Bugün konak yeri Nafak Pınarı Oradan da Antep ili görünür. Bu dörtluğü ile Oğuzeli civarında dolaştığnı anlatmaktayız.